Deepfake Teknolojisi ile Şantaj
- Emre METİN
- 18 Şub
- 8 dakikada okunur

Teknolojinin hızla gelişmesiyle birlikte dijital manipülasyon teknikleri de büyük bir ilerleme kaydetmiştir. Bu tekniklerden biri olan deepfake, yapay zekâ algoritmalarıyla bir kişinin sesini ve görüntüsünü gerçeğe yakın bir şekilde taklit edebilen bir teknolojidir. İlk başlarda eğlence ve sinema sektöründe kullanılan deepfake teknolojisi, zamanla kötü niyetli kişiler tarafından suistimal edilmeye başlanmıştır.
Özellikle şantaj, dolandırıcılık ve itibar zedeleme gibi suçlarda deepfake'in etkili bir araç olarak kullanıldığı görülmektedir. Kişilere ait gerçek dışı görüntü ve ses kayıtları üretilerek mağdurlar üzerinde psikolojik baskı kurulmakta, bu kayıtlar üzerinden maddi veya manevi taleplerde bulunulmaktadır. Hukuki açıdan değerlendirildiğinde, deepfake yoluyla işlenen suçların mevcut ceza mevzuatı kapsamında nasıl ele alınması gerektiği önemli bir tartışma konusudur.
Bu makalede, deepfake teknolojisinin şantaj suçlarıyla ilişkisi incelenecek, Türk Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu çerçevesinde hukuki değerlendirmeler yapılacaktır. Ayrıca mağdurların hakları, hukuki başvuru yolları ve bu tür suçlarla mücadelede alınabilecek önlemler ele alınacaktır.
Bu başlık altında okuyacağınız başlıklara göz atın.
Giriş
Deepfake Teknolojisinin Tanımı ve İşleyişi
Deepfake Kullanılarak İşlenen Suçlar
Türk Ceza Kanunu Kapsamında Şantaj Suçu
Deepfake Yoluyla Şantajın Hukuki Değerlendirmesi
Ceza Muhakemesi Hukuku Açısından Delil Değeri
Mağdurların Hakları ve Hukuki Başvuru Yolları
Deepfake Suçlarıyla Mücadelede Önleyici Tedbirler
Sonuç
Deepfake Teknolojisinin Tanımı ve İşleyişi
Deepfake, derin öğrenme algoritmaları kullanılarak kişilerin ses ve görüntülerinin dijital ortamda manipüle edilmesine olanak tanıyan bir teknolojidir. Bu yöntem, Generative Adversarial Networks (GANs) adı verilen yapay zekâ modelleri ile çalışır. Yapay zekâ, bir kişinin yüz hareketlerini ve ses tonunu analiz ederek sahte ancak gerçeğe çok yakın videolar oluşturabilir. Deepfake teknolojisi, sinema ve medya sektöründe yaratıcı içerikler üretmek için kullanılabilse de, kötü niyetli kullanım alanları nedeniyle hukuki ve etik sorunlar doğurmaktadır.
Deepfake içerikleri genellikle iki temel yöntemle oluşturulmaktadır. İlk yöntemde, bir kişinin yüzü başka birinin yüzüyle değiştirilerek sahte videolar üretilir. Bu teknik, özellikle ünlü kişilerin yüzlerini başka görüntülere eklemek için kullanılmaktadır. İkinci yöntemde ise, bir kişinin konuşması ve mimikleri taklit edilerek tamamen sahte bir görüntü oluşturulur. Bu yöntem, şantaj ve itibar suikastı gibi suçların işlenmesi açısından tehlikeli sonuçlar doğurabilmektedir.
Deepfake içeriklerinin tespit edilmesi her geçen gün zorlaşmaktadır. Yapay zekâ destekli video ve ses manipülasyonu teknikleri, insan gözünün ve geleneksel dijital doğrulama yöntemlerinin algılayamayacağı kadar gelişmiştir. Bu durum, hukuki açıdan deepfake’in delil olarak değerlendirilmesini ve suç unsuru teşkil edip etmediğinin belirlenmesini zorlaştırmaktadır. Özellikle şantaj suçlarında, mağdurun itibarına zarar vermek amacıyla üretilen deepfake içerikleri, ciddi hukuki yaptırımları gündeme getirmektedir.
Deepfake Kullanılarak İşlenen Suçlar
Deepfake teknolojisinin gelişmesiyle birlikte, bu yöntem kullanılarak işlenen suçlarda da artış yaşanmaktadır. Kişinin rızası olmaksızın oluşturulan sahte görseller ve ses kayıtları, özellikle özel hayatın gizliliğini ihlal, şantaj, dolandırıcılık ve itibar zedeleme gibi suçlarda bir araç haline gelmiştir. Hukuki açıdan bakıldığında, deepfake içeriklerinin doğrudan bir suç tipi olarak düzenlenmemiş olması, bu tür fiillerin mevcut ceza mevzuatı çerçevesinde değerlendirilmesini gerektirmektedir.
Türk Ceza Kanunu'nda (TCK) deepfake teknolojisi ile işlenen suçlara doğrudan atıf yapılmasa da, failin eylemine bağlı olarak çeşitli maddeler kapsamında sorumluluk doğmaktadır. Örneğin, TCK’nın 107. maddesi uyarınca bir kişinin haksız bir menfaat elde etmek amacıyla tehdit edilmesi şantaj suçunu oluşturmaktadır. Deepfake teknolojisi kullanılarak mağdurun itibarını sarsacak sahte bir video veya ses kaydının oluşturulması ve bu içeriğin yayılacağı tehdidiyle menfaat talep edilmesi, şantaj suçunun unsurlarını oluşturmaktadır.
Yargıtay, tehdit ve şantaj suçlarıyla ilgili kararlarında delil niteliğini detaylı şekilde incelemekte ve hukuka aykırı elde edilen kayıtların geçerliliğini tartışmaktadır. Örneğin, Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin bir kararında, mağdurun rızası dışında oluşturulan sahte içeriklerin özel hayatın gizliliğini ihlal ettiğine ve bu içeriklerin tehdit unsuru olarak kullanılması durumunda şantaj suçunun oluştuğuna hükmedilmiştir. Kararda, sanığın mağdurdan para talep ettiği, aksi takdirde sahte görüntüleri yayacağını beyan ettiği tespit edilmiştir. Mahkeme, failin eylemini "haksız bir menfaat elde etme amacıyla baskı kurma" olarak değerlendirmiş ve sanığın şantaj suçundan cezalandırılmasına karar vermiştir.
Deepfake kullanılarak işlenen suçların tespitinde, delil niteliği taşıyan içeriklerin gerçek olup olmadığının belirlenmesi büyük önem taşımaktadır. Hukuk uygulayıcılarının, yapay zekâ ile oluşturulan sahte içerikleri tespit edebilecek teknik bilgiye sahip olmaları ve bilirkişi raporlarıyla delilleri değerlendirmeleri gerekmektedir. Aksi takdirde, mağdurun itibarını zedeleyen sahte içeriklerin hukuki anlamda yeterince değerlendirilememesi, adil yargılanma sürecini olumsuz etkileyebilir.
Türk Ceza Kanunu Kapsamında Şantaj Suçu
Türk Ceza Kanunu’nun 107. maddesi, şantaj suçunu "haksız bir menfaat elde etmek amacıyla bir kişiyi kendisine veya başkasına yarar sağlamak için zorlamak" olarak tanımlamaktadır. Fail, mağdur üzerinde baskı kurarak belirli bir davranışta bulunmasını veya bulunmamasını sağlamaya çalışmaktadır. Şantaj suçu, hukuki bakımdan hem ekonomik hem de manevi zararlar doğurabilecek bir suç tipi olarak değerlendirilmektedir.
Deepfake teknolojisi kullanılarak şantaj suçu işlenmesi, TCK 107. madde kapsamında ele alınırken, aynı zamanda suçun işleniş biçimi nedeniyle TCK’nın diğer bazı hükümlerinin de uygulanmasını gerektirebilir. Örneğin, sahte bir video veya ses kaydı ile mağduru tehdit etmek suretiyle şantaj yapılması durumunda, TCK 125. maddesi uyarınca hakaret suçu, 134. maddesi kapsamında özel hayatın gizliliğini ihlal suçu ve 136. madde uyarınca kişisel verilerin hukuka aykırı şekilde ele geçirilmesi veya yayılması suçu da gündeme gelebilir.
Türk hukukunda, şantaj suçunun oluşabilmesi için failin haksız bir menfaat talep etmesi ve mağduru bu menfaati sağlamak zorunda bırakacak bir baskı kurması gerekmektedir. Deepfake teknolojisi kullanılarak oluşturulan sahte içeriklerin mağdurun özel veya sosyal hayatını doğrudan etkileyebilecek mahiyette olması, şantaj suçunun cezai yaptırımının artırılmasına da neden olabilir. TCK 107. maddesi uyarınca şantaj suçunun temel hali için 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası ve adli para cezası öngörülmektedir. Ancak suçun işleniş biçimine bağlı olarak, diğer suç tipleriyle birleşmesi halinde daha ağır cezalar söz konusu olabilmektedir.
Bu çerçevede, deepfake kullanılarak işlenen şantaj suçlarında, failin eyleminin kapsamı ve mağdur üzerindeki etkisi detaylı bir şekilde değerlendirilmeli, özellikle sanal ortamda gerçekleştirilen bu tür fiillerin delillendirilmesi açısından teknik incelemeler titizlikle yapılmalıdır. Bu tür suçlarla mücadelede, hem caydırıcı cezai yaptırımların uygulanması hem de mağdurların haklarını koruyacak etkin hukuk mekanizmalarının işletilmesi büyük önem taşımaktadır.
Deepfake Yoluyla Şantajın Hukuki Değerlendirmesi
Deepfake teknolojisinin kullanımı, mevcut ceza hukuku normları çerçevesinde değerlendirilirken, suçun işleniş şekli ve mağdur üzerindeki etkileri dikkate alınmaktadır. Şantaj suçu, Türk Ceza Kanunu’nun 107. maddesi kapsamında düzenlenmiş olup, failin haksız bir menfaat elde etmek amacıyla mağduru baskı altına almasını cezalandırmaktadır. Deepfake teknolojisi ile üretilen sahte video ve ses kayıtlarının tehdit unsuru olarak kullanılması, bu suçun işleniş yöntemlerinden biri haline gelmiştir.
Hukuki açıdan değerlendirildiğinde, deepfake yoluyla gerçekleştirilen şantaj suçlarında, suçun unsurlarının mevcut yasal düzenlemeler çerçevesinde nasıl ele alınacağı önem taşımaktadır. TCK’nın 134. maddesi uyarınca, mağdurun özel hayatına ilişkin görüntü veya ses kayıtlarının hukuka aykırı olarak ifşa edilmesi de suç teşkil etmektedir. Ancak deepfake teknolojisi ile üretilen içerikler gerçek kayıtlar olmamakla birlikte, kamuoyu algısı bakımından mağdurun itibarını sarsabilecek nitelikte olabilir. Bu nedenle, deepfake kaynaklı şantaj suçlarında, failin eylemlerinin farklı suç tipleri ile de ilişkilendirilmesi mümkündür.
Bu tür suçların soruşturulması ve kovuşturulması aşamasında, deepfake içeriğin gerçek olup olmadığının tespiti büyük önem taşımaktadır. Dijital adli bilişim teknikleri ve yapay zekâ tabanlı analiz araçları, deepfake içeriklerinin belirlenmesinde kritik rol oynamaktadır. Hukuki süreçte, sahte içeriklerin delil niteliğinin değerlendirilmesi ve failin suç kastının belirlenmesi, adil yargılanma hakkı çerçevesinde titizlikle ele alınmalıdır.
Ceza Muhakemesi Hukuku Açısından Delil Değeri
Ceza muhakemesi hukukunda delillerin hukuka uygun şekilde elde edilmesi ve değerlendirilebilmesi esastır. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 206. maddesi, hukuka aykırı şekilde elde edilen delillerin yargılama sürecinde kullanılamayacağını düzenlemektedir. Bu bağlamda, deepfake teknolojisi ile üretilmiş ve mahkemeye delil olarak sunulmuş görüntü veya ses kayıtlarının, delil niteliğinin tartışmalı olduğu durumlar ortaya çıkabilmektedir.
Deepfake yoluyla oluşturulan içerikler, gerçeklikten uzak ancak gerçeğe son derece benzeyen sahte materyaller olduğundan, mahkemeler nezdinde güvenilir delil olarak kabul edilip edilemeyeceği değerlendirilmelidir. CMK’nın 217. maddesi uyarınca, mahkeme hükmünü ancak duruşmada tartışılan, hukuka uygun elde edilmiş ve kesinlik arz eden delillere dayandırabilir. Bu çerçevede, deepfake içeriklerinin sahte olup olmadığına ilişkin bilirkişi raporları ve teknik incelemeler büyük önem taşımaktadır.
Yargıtay içtihatları, hukuka aykırı olarak elde edilen delillerin yargılamada kullanılamayacağına ve maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için hukuka uygun delillerin esas alınması gerektiğine işaret etmektedir. Deepfake yoluyla üretilmiş sahte içerikler, özellikle mağdurun özel hayatını ihlal eden veya kişisel verilerini hedef alan durumlarda, hukuka aykırı delil niteliği taşıyabilir. Ancak failin cezalandırılması açısından, bu içeriklerin suçun işlenişini ortaya koyan önemli bir veri olduğu da göz önünde bulundurulmalıdır.
Bu nedenle, deepfake kullanılarak işlenen suçlarla ilgili yargılamalarda, delil niteliği taşıyan içeriklerin güvenilirliği, elde ediliş biçimi ve teknik doğrulama yöntemleri kapsamlı şekilde incelenmelidir. Yargı organları, yapay zekâ destekli suçlarla mücadelede etkin ve güncel hukuki değerlendirmeler yaparak, suçluların cezalandırılması ve mağdurların haklarının korunması konusunda dengeli bir yaklaşım benimsemelidir.
Mağdurların Hakları ve Hukuki Başvuru Yolları
Deepfake teknolojisi ile işlenen şantaj suçlarında mağdurların sahip olduğu haklar, Türk Ceza Kanunu ve ilgili diğer mevzuat çerçevesinde korunmaktadır. Deepfake içeriklerinin rıza dışında oluşturulması ve kullanılması, mağdur açısından ciddi manevi ve maddi zararlara yol açabilmektedir. Bu bağlamda, mağdurların haklarını koruyabilmesi ve hukuki yollarla zararlarını giderebilmesi için çeşitli başvuru mekanizmaları bulunmaktadır.
Öncelikle, mağdurlar Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunarak soruşturma başlatılmasını talep edebilirler. TCK 107. maddesi uyarınca şantaj suçu, re’sen soruşturulan suçlar arasında yer almaktadır. Mağdurun şikâyeti üzerine savcılık tarafından yürütülen soruşturma kapsamında, delil tespiti yapılmakta ve şüpheli hakkında kovuşturma sürecine geçilebilmektedir. Ayrıca, deepfake yoluyla mağdur edilen kişiler, TCK’nın 134. maddesi uyarınca özel hayatın gizliliğinin ihlali, 136. maddesi kapsamında kişisel verilerin hukuka aykırı olarak ele geçirilmesi ve yayılması suçlarından da suç duyurusunda bulunabilirler.
Ceza davasının yanı sıra mağdurlar, kişilik haklarına saldırı nedeniyle hukuk mahkemelerinde maddi ve manevi tazminat davası açabilirler. Türk Medeni Kanunu ve Türk Borçlar Kanunu çerçevesinde, mağdurun zararlarını tazmin edebilmesi mümkündür. Ayrıca, mağdurun özel hayatını ihlal eden içeriklerin yayılmasını engellemek için 5651 sayılı Kanun kapsamında Sulh Ceza Hakimliği’ne başvurularak içerik kaldırma ve erişim engelleme taleplerinde bulunulabilir. Bu süreçlerin etkin bir şekilde yürütülmesi, mağdur haklarının korunması açısından büyük önem taşımaktadır.
Deepfake Suçlarıyla Mücadelede Önleyici Tedbirler
Deepfake teknolojisinin kötüye kullanımının önlenmesi, sadece ceza hukuku kapsamında yaptırımlar uygulamakla değil, aynı zamanda suçun işlenmesini engelleyici tedbirler almakla mümkündür. Bu kapsamda, hem bireysel hem de kurumsal düzeyde çeşitli önlemler alınması gerekmektedir.
Öncelikle, dijital medya okuryazarlığının artırılması ve toplumun deepfake teknolojisinin nasıl çalıştığı konusunda bilinçlendirilmesi önemlidir. İnsanların sahte içeriklere karşı farkındalık kazanmaları, manipüle edilmiş videoların ve ses kayıtlarının etkisini azaltabilir. Ayrıca, sosyal medya platformlarının ve dijital içerik sağlayıcılarının deepfake içeriklerini tespit eden yapay zekâ destekli filtreleme sistemleri kullanmaları, bu tür içeriklerin yayılmasını önlemeye yardımcı olabilir.
Hukuki düzenlemeler açısından, deepfake kullanımını kötüye karşı daha caydırıcı yaptırımların getirilmesi ve özel olarak bu suçlarla ilgili düzenlemelerin mevzuata eklenmesi gerekmektedir. Mevcut Türk Ceza Kanunu hükümlerinin deepfake suçlarını kapsayacak şekilde güncellenmesi ve bu tür suçların işlendiği platformların hukuki sorumluluklarının netleştirilmesi, suçun önlenmesine katkı sağlayabilir. Ayrıca, adli bilişim alanında uzmanlaşmış teknik birimlerin oluşturulması ve kolluk kuvvetlerinin bu konuda eğitilmesi, deepfake kaynaklı suçlarla daha etkili bir şekilde mücadele edilmesini sağlayacaktır.
Bu çerçevede, deepfake teknolojisinin kötüye kullanımını engellemek için hem bireysel hem de kurumsal düzeyde bilinçlenme, teknik önlemler ve hukuki yaptırımların bir arada uygulanması gerekmektedir. Toplumun bu tür dijital tehditlere karşı daha dayanıklı hale getirilmesi, mağduriyetlerin önüne geçilmesi açısından kritik bir adım olacaktır.
Sonuç
Deepfake teknolojisi, dijital dünyanın sunduğu olanaklar ile birlikte, pek çok faydalı kullanım alanı sağlasa da, kötü niyetli kullanım durumları ciddi hukuki sorunları beraberinde getirmektedir. Özellikle şantaj suçları, kişilerin özel hayatlarına yönelik saldırılar ve itibar suikastleri, deepfake'in en tehlikeli kullanım alanları arasında yer almaktadır. Bu tür suçların, hem mağdur üzerindeki etkileri hem de toplumsal güvenliğe olan tehditleri göz önünde bulundurulduğunda, etkin bir mücadele için hem hukuki hem de teknik anlamda kapsamlı tedbirler alınması gereklidir.
Türk Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu çerçevesinde, deepfake yoluyla işlenen suçlar mevcut düzenlemelere dayalı olarak değerlendirilmekte ve mağdurların hakları korunmaya çalışılmaktadır. Ancak, bu tür suçların hızla artan ve gelişen bir dijital teknoloji ile işlenmesi, hukuk sisteminin daha dinamik ve teknolojiye uyumlu hale gelmesini zorunlu kılmaktadır. Yargı organlarının ve kolluk kuvvetlerinin, adli bilişim tekniklerine hakim olmaları ve dijital suçlarla mücadeleye yönelik donanımlı olmaları büyük önem taşımaktadır.
Sonuç olarak, deepfake teknolojisi ile işlenen şantaj ve diğer dijital suçlarla mücadele etmek, sadece cezai yaptırımlar ile değil, aynı zamanda eğitim, önleyici tedbirler ve uluslararası işbirlikleri ile de mümkün olacaktır. Dijital dünyadaki bu yeni suç biçimleri, hukuk sisteminin gelişmesine ve adaptasyonuna katkı sağlarken, mağdurların haklarının etkin bir şekilde korunabilmesi için toplumun tüm kesimlerinin birlikte hareket etmesi gerekmektedir.
Kendinizi bu denli bir duruma yakın hissediyorsanız, zaman kaybetmeden bize ulaşın.
Teknolojinin sunduğu imkanlar, hayatımızı kolaylaştırdığı gibi, kötüye kullanıldığında ciddi sorunlara yol açabilir. Deepfake teknolojisi, kişisel güvenliği ve özel hayatı tehdit eden bir araç haline gelebilir. Dijital dünyada karşılaştığımız her içeriğin gerçeği yansıtmadığını unutmamalıyız. Bu nedenle, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde farkındalık oluşturmak, hukuki mekanizmaları güçlendirmek ve teknolojiyi sorumlu bir şekilde kullanmak büyük önem taşımaktadır. Hep birlikte, dijital dünyada güvenliğimizi sağlamak için daha dikkatli ve bilinçli olmalıyız.
Avukat Emre METİN, Şubat - 2025
Comments